Avrupa Parlamentosu’nda Çeçenya Temalı Konferans Düzenlendi

Çeçen Cumhuriyeti İçkerya Türkiye Fahri Konsolosluğu konferansta yapılan konuşmaları Türkçe’ye tercüme etmekte olup, bu önemli etkinlikle ilgili çeşitli paylaşımlar ilerleyen günlerde yapılacaktır.
Çeçen Cumhuriyeti İçkerya Türkiye Fahri Konsolosluğu tarafından Başbakanımız Sayın Akhmed Zakayev’in Türkçe’ye tercüme edilen konuşmanın deşifre edilmiş hali aşağıda yer almaktadır :
Anna Fotyga : Şimdi sözü sayın Akhmed Zakayev’e vermek istiyorum. Sayın Başbakan, buyrun efendim.
Akhmed Zakayev : Öncelikle burada bugün bu etkinliği düzenleyenlere teşekkür etmek istiyorum. Anna, Alexandra sizlere çok teşekkür ediyorum, ayrıca katılımcılara da şükranlarımı sunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, üzerimdeki bir yükümlülüğü yerine getirmem gerekiyor. Litvanya’daki dostlarımızdan sizlere bir mektup getirdim. Mektup Rusça kaleme alındığı için ben de sizlere bunu Rusça okuyacağım :
Brüksel’de düzenlenen “Çeçenya : Başlangıç” adlı konferansın katılımcılarına,
Polonyalı parlamenterlerin Çeçenya’nın bağımsızlığı konusunda aldıkları inisiyatifi memnuniyetle karşılımaktayız. Bu adım bir kez daha Polonya’daki siyasetçilerin sadece kendi ülklerinin vatanseverleri olmakdıklarını ama aynı zamanda Çeçen halkı için de kutsal insani bir prensibe bağlı kaldıklarını bir kez daha kanıtlamaktadır. 1994 yılında Çeçenya’ya karşı ilk savaş başladığında, Çeçenya’ya karşı yürütülen savaşı ilk olarak protesto edenler arasında Polonyalı siyasetçiler de vardı, bu isimler ayrıca Çeçen sığınmacılara da yardımcı oldular. Bugün düzenlediğiniz etkinliğe benzer faaliyetler Çeçen probleminin uluslararası düzeyde Rusya’nın Ukrayna ve Gürcistan’a yönelik saldırganlığıyla birlikte ele alınmasına, ayrıca bu konunun gündeme gelmesine yardımcı olacaktır. Zira, Çeçenya konusu da Ukrayna ve Gürcistan konusuyla aynı derecede önemlidir.Rusya, Çeçen Cumhuriyeti İçkerya’yı 12 Mayıs 1997 tarihinde imzalanan barış anlaşmasıyla tanımıştır. Bu sözleşme Rus Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve Çeçen Devlet Başkanı Aslan Maskhadov tarafından imzalanmıştı. Rusya halen bu sözleşmeden geri dönmemiştir. Bu bakımdan bu sözleşme, Çeçenya’ya uluslararası bir yardım için esas temel olarak ele alınmalıdır. Bu aynı zamanda hem Çeçenya’daki hem de Avrupa’daki Çeçenlere değişik türden desteklerin sağlanmasını temin edecektir. Böylelikle Çeçen halkı da kendilerini terk edilmiş ve unutulmuş olarak hissetmeyecektir.
En iyi dileklerimle.
Algirdas Endriukaitis,
Çeçenya Problemi Hakkında Uluslararası Parlamenterler Grubu Genel Sekreteri, 1990 tarihli Litvanya’nın Bağımsızlık Deklarasyonu İmzacısı
Değerli arkadaşlarım,
Bugün burada başarılı tercümanların bulunmasından faydalanarak izniniz olursa sunumumu Rusça olarak yapmak istiyorum. Böylece zamandan kazanmış olacağız.
Konuşmama kısa bir giriş yapmama müsaade edin lütfen. Ben, “Çeçen Cumhuriyeti İçkerya” devletinin Başbakanıyım. Basında sıklıkla bizden “sürgün hükümeti” sıfatını kullanarak bahsediyorlar. Her ne kadar II. Dünya Savaşı sırasında batıda çok sayıda sürgün hükümeti olsa dahi, bugünün siyasi gerçekliğinde bu sıradışı bir fenomendir. İlk olarak, Nazi Almanyası’nın işgali altındaki batılı devletlerin sürgün hükümetleri kuruldu. II. Dünya Savaşı’nın sonunda ise bu türden sürgün hükümetlerinin sayılarının azalması gerekirken, bir artış görüldü, bu kez Sovyet işgali altındaki Doğu Avrupalı devletlerin sürgün hükümetleri faaliyetlere başladı.
Şimdi tarih sahnesine dönelim ve gerçekleri hatırlayalım. Bu girizgahı yapmayı, arkadaşım Yuri Felştinsky’nin sözleri üzerine karar verdim. Konuşması sırasında Çeçenya’nın, I. Rus-Çeçen Savaşı patlak vermeden önce Rusya Federasyonu’nun bir parçası olduğunu ifade etti. Tarihsel gerçekler hattında bu sözleri aslında doğru değil, zira Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Çeçenya ne Rusya’nın ne de Bağımsız Devletler topluluğunun bir parçası haline gelmedi. Sovyerler Birliği dağıldıktan sonra ilk olarak Rusya ve Çeçenya, Sovyetlerden kalan askeri demirbaşları paylaştılar. Rusya, Çeçenya ile resmi bir anlaşma yaptı ve Rus ordusu Çeçen topraklarını terk etti. Ayrılırken de yapılan sözleşme gereği bazı silahları ve askeri sistemleri Çeçenya’da bıraktılar. 1992 yılında, Rusya’dan 1 yıl önce Çeçen Cumhuriyeti kendi anayasasını kabul etti. Buna rağmen, Yeltsin “Anayasal Düzen” yalanının ardına saklanarak Çeçenya’daki ilk askeri işgali başlattı. Ne var ki, bu işgal hem Rusya hem de Rus ordusu için utanç verici bir savaş oldu. Nihayetinde, Rus birlilkleri Çeçen Cumhuriyeti topraklarını terk etmek zorunda kaldı. 1997 yılında AGİT’in gözlemi altında ve Çeçen Cumhuriyeti’nin 1992 tarihli Anayasası ışığında Çeçenya’da bağımsız seçimler gerçekleştirildi. Ve bu seçimlerin sonuçları AGİT ve AKPM tarafından tanındı. Bu andan sonra Rusya ile iyi ilişkiler kurabilmek için 12 Mayıs 1997’de bir barış sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşmenin ilk maddesi “Tartışmalı konuların çözümü için güç kullanmaktan ya da güç kullanma tehdidinde bulunmaktan sonsuza dek vazgeçilmiştir” ifadesine yer vermekteydi. Yine 2. madde tarafların aralarındaki ilişkileri uluslararası hukuk normlarının genel kabul gören prensipleri üzerinden kuracaklarını taahhüt ediyordu. Bugün bu anlaşma internet ortamında herkesçe görülebilmektedir. Bununla kalmadı, Rusya ve Çeçenya arasında her iki devletin kurumlarınca onlarca sözleşme imzalandı. 1997 yılında çok ilginç bir üçlü anlaşma imzalandı. Bu anlaşa Bakü petrollerinin nakliyesi hakkındaydı ve bu anlaşmanın imzacıları Çeçenya, Rusya ve Azerbaycan’dı. Tüm bunlar şunu açıkça ortaya koyuyor ki, Rusya’nın ikinci askeri işgali de jure ve de facto bağımsız bir devlet olan ve bu bağımsızlığı sadece Rusya değil uluslararası kamuoyu tarafından da tanınmış Çeçenya’ya karşı olmuştur. İşte bu nedenle, mevcut problemin çözümü için bakmaktan ziyade, bu çatışmanın gerçek nedenini ortaya koymalıyız. Amaç son derece basit. Çeçen faktörü önce Sovyetler Birliği tarafından ve daha sonra da Rusya Federasyonu tarafından iç siyasi konularında bir kart olarak kullanılmıştır. Nitekim, II. Rus-Çeçen Savaşı’nın başlatılması, Putin’in Kremlin’e çıkışı bunların hepsi başarılı bir operasyonun sonuçlarıdır. Zira Yeltsin’den sonra devletin başı için birisinin bulunması gerekiyordu. Yuri Felştinsky ve David Satter o dönemde neler olduğunu anlattılar. Aynı şeyleri yeniden tekrar etmek istemiyorum.
Bugün burada bir araya gelmemizi sağlayan konferans, II. Rus-Çeçen Savaşı’nın başlangıcının 20. yılına adanmıştır. Uluslararası insan hakları organizasyonlarının verdiği istatistiki bilgiler ışığında, 1994 yılında başlayan Rus askeri işgalinde bugüne kadar Çeçenya’da 250 binden fazla Çeçen sivil hayatını kaybetmiştir, bunların 40 bininden daha fazlası 12 yaşın altındaki çocuklardır; 20 bin sivilden hala haber alınamamaktadır, 300 binden fazla Çeçen anavatanını terk etmek zorunda kalmıştır. İnsan hakları organizasyonlarına göre, halen 25-26 bin civarında Çeçen, Rus esir kamplarında tutulmaktadır ki buralar Çeçenler için ölüm kampları haline gelmiştir. Bu savaşın diğer kurbanları ise Rusya’daki siviller olmuştur. Buynaksk, Volgodonsk ve Moskova’da 1999 yılında patlayan binalarda, 2002 yılında Dubrovka’daki tiyatro baskınında ya da 2004 yılında Beslan’daki okulda gerçekleştirilen rehin alma olaylarında hayatlarını kaybedenler bu savaşın birer kurbanıdır. Elbette burada sadece yüzlerce insanın canına mal olan üst düzey terörist saldırıları ifade ediyorum, yoksa bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Rus ordusu tarafından Çeçenya’da tatbik edilen metotlar, bu savaşın amacının Kremlin’in propagandacıları tarafından iddia edildiği gibi “uluslararası terörizmle mücadele” olmadığını, ancak bunun özgürlük ve bağımsızlık talepleri nedeniyle Çeçen halkının topluca cezalandırılması olduğunu ayan beyan ortaya koymaktadır.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin pek çok raporunda, Rusya’nın Çeçenya’da savaş çıkararak Avrupa Konseyi’nin Statüsü’ne Dair Sözleşmeyi ihlal ettiği ifade edilmiştir. Rusya aynı zamanda Cenevre Sözleşmelerinin I. Ek Protokolü’nün 48. Maddesini, Cenevre Konvansiyonu’nun 3. Ve 4. Maddelerini, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 7. Maddesini de ihlal etmiştir. Buna rağmen, Çeçenya’ya karşı Rusya’nın yürüttüğü kirli savaş önde gelen Batılı devletler tarafından “Rusya’nın iç işi” olarak değerlendirilmiştir. Bu tutum nihayetinde tüm uluslararası toplumun Rus-Çeçen Savaşı’nı Rusya’nın bir iç meselesi olarak görmesine neden olmuştur. Şuna içten inanıyorum ki, bu sadece basit bir siyasi hata değil ama aynı zamanda uluslararası temel prensiplerin de ihlalilidir. Tam olarak bu tutumdan ötürü de Çeçenya’da sivil nüfusa karşı işlenen suçlar cezalandırılmamış, bu durum da Rusya’nın daha başka insan hakları ihlallerini gerçekleştirmesine zemin hazırlayarak, Rusya’yı cesaretlendirmiştir.
2006 yılında Putin 2 yasayı imzaladı. Bunlardan ilkine göre, mevcut rejimi eleştiren ya da hükümetin politikalarıyla mutabık kalmayan herkes aşırılıkçı olarak kabul edilmekte ve Rusya devletinin bir düşmanı olarak ilan edilmektedir. Ve ikinci yasa ise, Rus özel servislerine bu türden devlet düşmanlarını hem Rusya’da hem de yurtdışında etkisiz hale getirme ödevini yüklemektedir. Bu andan itibaren de Rus gizli servisleri Rusya’da ve yurtdışında iki düzine siyasi cinayet işledi. Bunlar benim uydurduğum fantazi ürünü cinayetler değil, suçların işlendiği ülkeler kanıtlarıyla bu durumu ortaya koydu.
2013 yılında Putin bir başka yasanın daha altına imza attı ki bu yasa da terör şüphelilerinin yakınlarının ve ailelerinin de cezalandırılabilmesini olanaklı kılmaktadır. Böylelikle Putin kollektif cezalandırma sistemini yasal hale getirmiş oldu. Bu yasanın ardından Çeçenya’da onlarca ev yakıldı, yıkıldı, çünkü bu evlerin sahipleri Çeçen direniş gruplarında yer alan kişilerin yakınları ya da ailelerine aitti. Bu esaret sistemi kullanılarak Çeçen vatanseverlerin aileleri ve yakın akrabaları Rus saldırganlığına ya da Kadırov tiranlığının birimlerine karşı tavır aldıkları için devlet terörüne maruz kaldılar. İşte tam olarak bu terörist sistem, Putin tarafından Çeçenya’da kurulan işgalci rejimi yıllardır desteklemektedir.
Bu arada bugün Çeçenya’daki işsizlik oranı %80’lere vamaktadır ve cumhuriyetten nüfusun kaçışı devam etmektedir. Bu durum Avrupalı göç servisleri tarafından çok iyi bilinmektedir zira gün aşırı Çeçenya’dan gelen sığınmacıların başvurularını değerlendirmeye onlar almakta. Bir başka gerçeklik ise, Grozny’de inşa edilen çok katlı binalarda kimsenin yaşamıyor olmasıdır. Bu durum özellikle gece saatlerinde fark edilmektedir. Pencerelerinden ışık süzülmeyen bu binalar savaş kurbanlarının mezar taşlarını andırmaktadır. Ve maalesef, Putin rejimi Rusya’da iktidarda kaldığı sürece de mevcut durumda herhangi bir değişiklik olmayacaktır.
Putin tarafından yapılan son açıklamaları dikkate aldığımızda, Putin’in elindeki gücü ömrünün sonuna kadar kimseye vermeye niyetinin olmadığını söyleyebiliriz. Rus siyaset bilimcileri, Putin’in Rusyası’nı SSCB’nin son Genel Sekreteri L. Brejnev’in iktidarına benzetmektedir ki bu dönem tarihsel olarak duraklama dönemi şeklinde adlandırılmaktadır. Putin bu tehlikenin farkına en iyi varan isim. Ama yine de gücünü Medvedev gibi bir isme dahi terk edememekte.
Şahsi kanaatim, bunun ardında yatan asıl nedenin Putin’in Çeçenya’da işlediği savaş suçlarından ve Rusya’nın tamamında işlediği tüm suçlardan dolayı kendisini sorumluluktan kurtarma çabasıdır. Rusya’daki suçlardan kaastım 1999 sonbaharında Moskova’da, Volgodansk’ta ve Buinaksk’ta patlatılan apartmanlar ve yüzlerce Rus vatandaşın hayatını kaybetmesidir. Rusya’da hakim olan görüş bu suçların ardında Putin’in istihbarat servislerinin olduğu şeklindedir ve Ryazan’daki apartman binasının havaya uçurulmak istendiği sırada başarısız olunması, tutuklanan kişilerin FSB subayları olduğunun ortaya çıkmasıyla da bu düşünce kesin bir kanıt halini almıştır.
Bu olayları araştıran herkesin de öldürüldüğünü sizlere hatırlatmak istiyorum. “Rus özel servislerinin bu patlamaların ardında olup olmadığını yakında bulacağız” şeklinde bir açıklama yapan General Aleksander Lebed 2002 yılında nedeni halen tespit edilmeyen bir helikopter kazasında öldü. Apartman bombalamaları hakkında bir araştırma grubu yöneten ve ABD Kongresi’ne Rus istihbarat servislerinin bu patlamaların ardındaki güç olduğunu açıklayan Rusya Devlet Duması milletvekili Sergei Yuşenkov 2003 yılında Moskova’da vurularak öldürüldü. Aynı yıl, bu komisyonun bir diğer üyesi olan Duma milletvekili Yuri Şçekoçikhin’de bilinmeyen bir zehirden dolayı öldü.
Çeçen Cumhuriyeti İçkerya eski Devlet Başkanı Zelimkhan Yandarbiyev’in Katar’da katledilmesi, Çeçen Devlet Başkanı Aslan Maskhadov’un katledilmesi, gazeteci Anna Politkovskaya’nın Moskova’da öldürülmesi, Londra’da Aleksandr Litvinenko’nun radyoaktif maddeler kullanılarak öldürülmesi, Natalya Estemirova’nın Çeçenya’da öldürülmesi, Umar İsrailov’un Avusturya’da öldürülmesi, bizim Fahri Konsolosumuz Medet Önlü’nün Ankara’da katledilmesi, Boris Nemtsov’un Moskova’da öldürülmesi, İngiltere’de kimyasal silah ile Skripallere yönelik suikast girişimi, Berlin’deki Zelimkhan Khangoşvili suikasti… Tüm bunlar birer devlet terörüdür ve Rus özel servisleri ile Rus devlet başkanı Vladimir Putin bunların arkasındadır. Putin’in tüm bu suçlardan ceza almadan dokunulmazlığını korumasının tek garantisi de devletteki en üst düzey isim olarak kalması halinde mümkündür. İşte tam olarak bu nedenden dolayı da Putin hayatının sonuna kadar iktidarda kalmak istemektedir.
Çeçen sorununa geri dönersek, bugün Çeçenya’da gözlemlediğimiz – çok katlı binaların ve stadyumların inşaasının – da Çeçenya’da işlenen savaş suçlarının izlerini örtmeye yönelik bir girişim olduğunu not etmek istiyorum. Bombardımanlar nedeniyle Grozny kentinin %80’I yerle bir edilmişti. Çok sayıda yerleşim birim yeryüzünden silinmişti. Tüm endüstriyel, kültürel ve sosyal altyapı tamamıyla yok edildi.
İlk savaştan önce, Çeçenya’da faaliyet gösteren onlarca fabrika vardı. Sovyetler Birliği zamanında çeşitli fabrikalar inşa edilmişti ve bunlar birliğin önemini ifade ediyordu. Grozny’de 5 tiyatro, 3 müze, ünlü artistlerin eserlerinin yer aldığı Kuzey Kafkasya’nın en geniş sanat galerisi, milyon dolarlık kitap koleksiyonlarıyla kütüphaneler, son derece değerli tarihsel ve kültürel arşivler vardı. Maalesef bunların tamamı geri getirilemeyecek şekilde yok edildi.
Tüm bu yıllar boyunca Çeçenler Rus ordusunun Çeçen Cumhuriyeti’nde işlediği savaş suçları hakkında tam bağımsız bir soruşturma yürütülmesini arzuladı. Çeçen Cumhuriyeti İçkerya hükümeti de uluslararası toplumun dikkatini Çeçen halkının yaşadığı trajediye çekmek için çok sayıda etkinlik düzenlendi.
2 yıl kadar önce “Barış, Hukukun Üstünlüğü ve Adalet için Yürüyüş” adını verdiğimiz barışçıl bir etkinlik organize ettik. Protesto etkinliğinin katılımcıları 15 AB üyesi ülkeden geçti. Tüm bu ülkelerin başkentlerinde parlamento binaları önünde protesto gösterileri düzenlendi, fotoğraf sergileri açıldı, konuşmalar yapıldı. Katılımcılar bu ulusal parlamentolara BM, AP, AK ve AGİT’e sunulmak üzere şu talepleri içeren dilekçeler verdi :
1. Çeçen sorunu uluslarası hukuk normları ve prensipleri cephesinden değerlendirilsin.
2. Rusya tarafından Çeçen halkına karşı işlenen savaş suçlarını inceleyecek bağımsız bir komisyon kurulsun.
3. Soruşturma neticesine göre tespit edilen savaş suçluları adeletin karşısına çıkartılsın.
Yine geçtiğimiz yıl, Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Çeçen halkına karşı işledikleri suçlar nedeniyle Rus devlet başkanı Putin ile diğer askeri ve siyasi figürlere karşı ceza davası açılması için dilekçeyle başvurduk. Çeçen Cumhuriyeti halen Rusya Federasyonu’nun işgali altında olduğu için, sürgündeki Çeçen hükümeti UCM’ye tam olarak gerektiği şekilde başvuramadı. Ne var ki, tarihsel adaletin sağlanması ve savaş suçlularının tehlikeli bir şekilde dokunulmazlık zırhından yararlanmamasının temin edilebilmesi için UCM’ye kendi statüsünün 15. Maddesi ışığında kendi inisiyatifi ile soruşturma açma hakkı tanıyan “proprio motu” metodunu kullanmasını talep ettik.
Avrupa toplumunun jeopolitiksel çıkarlarını doğrudan etkilediği için özellikle Ukrayna’daki durum nedeniyle Çeçen konusu 2. ve hatta 3. plana itilmiş gibi görülebilir. Ama şuna inanıyorum ki, 2008 yılında Gürcistan’ın işgal edilmesi, bugün Suriye’de ve Ukrayna’da yaşanılanlar bundan 20 yıl önce Çeçenya’da başlayan olaylar gerektiği şekilde ele alınmadıkça, bu durumdan bağımsız ele alınamaz. Rus-Çeçen Savaşı’na verilmesi gereken tepkinin eksikliği, Putin rejiminin gücünü arttırdı, bu da Gürcistan’ın ve Ukrayna’nın işgaline yol açtı.
Bugün Putin abartmaksızın tüm uluslararası toplum için gerçek bir tehlike oluşturmaktadır. Ve Putin’in sadece Çeçenler için bir problem olması uzun zaman önce sona erdi. Şuna içten inanıyorum ki, Rus ordusunun Çeçen halkına karşı işledği vahşice suçlar hakkında Putin sorumlu tutulursa, ancak o halde Rusya’nın Avrupa’nın geri kalanı için sürdürdüğü saldırgan hareketleri durdurulabilir.
İlginiz için teşekkür ederim.
Anna Fotyga : Sayın Başbakan, sevgili Akhmed. Çok teşekkür ediyorum.
ÇİC Başbakanı Akhmed Zakayev’in konuşmasının videosu aşağıda yer almaktadır. Konuşmaya Waynakh Online’in katkıları ile Türkçe altyazı da eklenmiştir. Türkçe altyazı ile videoyu izlemek isteyenler, videonun ayarlar kısmından Türkçe seçeneğini seçmelidir :
© Ickerya.com